Kastamonu’nun yurt içinde en çok ün yapmış yiyeceği «Etli Ekmek» tir. Bu etli ekmeğin Konya’nın etli ekmeğiyle uzaktan, yakından ilgisi yoktur. Fırında ve saç üstünde iki şekilde pişirilmektedir. Önce evlerde saç üzerinde pişirilen şeklini tarif edeceğiz.
Pastırmalı Ekmek:
Kastamonu’nun pastırması Kayseri pastırması kadar tanınmamıştır. Ancak, kalitesi ve lezzetiyle damak zevkine sahip kişilerce çok iyi bilinir. En çok İstanbul ve Ankaralılar satın alırlar. Bu yüzden Mart ayı gelmeden Kastamonu’da üretilen pastırma tükenir. Kastamonu’da pastırma tüketiminin bir sebebi de pastırmalı ekmek yapımıdır. Tatil günleri Kastamonulu aileler ya etli ekmek, ya da pastırmalı ekmek yerler.
Pastırmalı ekmek fırınlarda yapılır. Ekmeğin içine konacak malzeme ise pastırmacılarda satılır. Pastırmacılar, çemensiz pastırmayı bıçakla ince ince doğrarlar. Beyaz soğanları da soyup aynı şekilde doğrayıp cumartesi, pazar günleri hazır beklerler. Müşteri, geldiği zaman istediği miktara göre çemensiz pastırma, doğranmış soğan, kırmızı biber, karabiber ve kimyonu iyice karıştırıp satarlar. Bibersiz isteyene bibersiz satılır. Pastırma kadar soğan bulunur bu karışımın içinde. İsteyenler bir parça da sucuk doğratabilir bu karışımın içine. Bir ekmek için bu karışımdan 300 gr. satın almak gerekir. Satın alınan pastırmalı ekmek içi fırına getirilir. Bu iç evlerde de hazırlanabilir. Fırına 200- 250 gramlık simitlik hamur pözülerinden birini tezgâhın üzerine alır. Una bulayarak merdane ile yufka kadar inceltmemek üzere açar. Pastırmalı ekmeğin pözüsü, etli ekmeğin pözüsünden daha büyüktür. Şekil olarak da. Fırına, açılan büyük yufkanın yarısına 300 gr. pastırmalı ekmek içini döküp yayar. Diğer yarısını üzerine kapatır, uçları parmaklarıyla bastırarak kapatır. Kürekle orta kızgınlıktaki fırına sürer. Az sonra kürekle ateşe gelen tarafını değiştirir. Ekmeği yakmadan pişirir. Pişen ekmeği kürekle çekip sahibinin tepsisine koyar. Ekmeği pişirtenin yanında tereyağı veya kahvaltılık margarin bulunur. Ekmeği bu yağlardan biriyle altıyla üstüyle yağlar. Fırında yenecekse bu yağlama işini fırıncı yapar. Yağlanan ekmek yumuşar. Genellikle evlere götürülüp çayla, ayran veya yoğurtla yenir. Bir ekmek, bir kişiyi rahatlıkla doyurur. Etli ekmekte olduğu gibi öğle üzeri yenir. Yanında soğulduk olarak sayılanların dışında cacık, pestil ezmesi, kızılcık ekşisi, üryani hoşafı, komposto bulunur. Gençler pastırmalı ekmekten sonra tahin helvası veya çekme helva da yerler.
Pastırmalı ekmek, yalnızca pastırmanın bulunduğu kış mevsiminde yapılır ve öğle üzeri yenir.
Banduma:
Keşkek:
Biryan Kebabı:
Kuyunun derinliği ortalama 2 ila 4 metre, çapı ise 2 ila 3 metre olmalıdır. Kuyunun iç duvarları kerpiç toprağı ve ateş tuğlası kullanılarak örülür. Kebabın öğlen saatlerinde hazır olması isteniyorsa sabah 08.30-09.30 sularında kuyu ateşinin yakılması gerekmektedir. Kuyu içinde yanıcı madde kalmayıncaya kadar çengelle tek tek toplanır. Bundan sonra usta sıvadığı kolunu kuyunun içine sokarak tabını alır. Bu işlemle içeriye sarkıtılacak kuzuların kuyuda bir veya bir buçuk saat gibi ne kadar kalacaklarını ve ne sürede en iyi şekilde pişeceklerini tayin eder. Kuyunun dibine süt tavası gibi özel bir kabı içinde bir litre su konulur. Kuzu pişmeye başlayınca kızarırken nebati yağlar bu kabın içine akar, ateşe dökülmez; böylece de kuzu yanmamış olur, ayrıca kebabın yumuşak olmasını sağlar. Bu biriken yağlı suya pirinç salınarak nefis bir pilav elde edilir ki, bölgede buna biran pilavı denir.
Taşköprü ilçemizde bu yemeğin adı Kuyu Kebabı, Kastamonu' da ise Birandır. Anlamı; kızartılmış et, ateşte kızartılmış kebap veya tava, tepsi gibi şeylerde susuz olarak pişirilen yahut biraz suda pişirildikten sonra kızartılan et kebabıdır. İşte bu açıklama kuyu kebabına Biran demenin bir anlamda doğru olmadığını göstermektedir.
Hikâyesi: Taşköprülü üç kafadar aralarında eğlenmek üzere İlçenin doğusunda bulunan Elek Dağı'na Yaylaya çıkarlar. Karınları acıkınca ne yiyeceğiz telaşı içlerine düşer. Bulundukları bölgede koyunlar kuzular otluyormuş. Karar verirler ve bir kuzu alarak keserler, yanlarında tencere tava gibi pişirebilecekleri bir kapları olmadığı için kuzuyu kızartmayı düşünürler ve çam pürlerini ve kozalakları toplar biri. Pür, bir yansın püryan olur der. Neticede bu şekliyle kuzuyu kızartarak afiyetle yerler ve yemeğin adı püryan olarak kalır.
Hasude:
Ekşili Pilav:
Köle Hamuru:
Oğmaç Çorbası:
Çekme Helva:
Memleketimizin her yöresinde her köşesinde birbirinden farklı birbirinden güzel lezzetler bulunuyor. Her lezzetin bir hikayesi ve tarihi olması da o lezzetlere ayrı bir güzellik katıyor.Kastamonu yöresine ait hazırlanışı emek isteyen çekme helva da bu tarih kokan ve lezzetine doyum olmayan efsane tatlar arasında yer alıyor. 1800’lü yıllardan bu güne kadar uzanan oldukça eski bir geçmişe sahip. Osmanlı zamanında padişahların sofralarının vazgeçilmez tatlılarından olduğu da söyleniyor.Çekme helvasının ortaya nasıl çıktığı ile ilgili dilden dile dolaşan güzel de bir hikayesi var…
Eski zamanlarda Kastamonu bölgesinde yaşayan bir ağa ve güzeller güzeli bir kızı varmış. Ağa adaleti ve hoşgörüsü ile bilinir ve halk tarafından çok sevilirmiş. Kızı evlilik çağına geldiğinde ağayı bir hüzün kaplamış. Kızına derinden bağlı olduğunu ve ondan ayrı bir hayatı düşünemediğini anlatırmış etrafındakilere. Kızıyla evlenmek isteyenleri güzel ve aynı zamanda zor bir imtihan yapmaya karar vermiş. Ağanın hep yanında olan sadık kahyası güzel bir fikir vermiş. “Ağam tatlıyı çok seversiniz. Kızınızın evleneceği adam öyle bir tatlı yapsın ki tatlı kızınızın saç telinden ince olsun. Böyle bir tatlı yapmayı başarana kızınızı verirsiniz.” demiş. Ağanın bu fikir fazlasıyla hoşuna gitmiş. Ve bölgenin dört bir yanına haber salınmış. Ağanın güzeller güzeli kızı ile evlenmek isteyen genç delikanlılar başlamışlar birbirinden güzel tatlılar yapmaya. Ama içlerinden Abdulsamet adındaki bir genç adam annesi ile birlikte ağanın güzel kızı için ve içinde büyüyen aşkı için başlamış çalışmalara… Un, tereyağı ve üzüm pekmezi ile öyle güzel bir helva yapmış ki tam da ağanın istediği gibi kızının saç telinden ince ağızda dağılan enfes bir tatlı olmuş. Ve ağa Abdulsamet’in bu güzel helvasını yedikten sonra kızınla evlenmesine izin vermiş… Bu güzel hikayedeki Abdulsamet’in yaptığı helvaya da çekme helva denilmiş. Ve o zamanlardan bu zamanlara kadar lezzeti hiç bitmeyen hafif ve dillere destan bir tatlı olmaya devam ediyor çekme helva.
Kastamonu’ya geldiğinizde sevdiklerinize ve yakınlarınıza ne alabilirim diye düşünürseniz onlara bölgenin en meşhur ve en güzel tatlılarından biri olan çekme helvayı hediye götürebilir ve bu eşsiz lezzetin tadına sevdikleriniz ile birlikte varabilirsiniz…
Kiren Tarhanası: